Kayıtlar

Ekim, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

'' yazıya sinmiş yalnızlık''

 alt cümle okumalarını çok seviyorum. yaşım 50. insanların ne derken ne demek istediklerini gözlerinden duruşlarından bakışlarından profesyonel poker oyuncusu değillerse anlayabilecek kadar yaşadım ve deneyimledim. yürüyüşünden tahlil edebiliyorum insanları; işi var, işi yok, canı sıkkın, yoğun gibi hızlı hızlı yürürken saklamak istediği yalnızlığı dibine kadar hissedebiliyorum; çünkü ben de yıllar yıllar önce yaşadığım sahil kasabasında ölümüne yalnızlığımı sahilde sanki birileri beni bekliyormuş hızlı hızlı yürüyüp insanları buna inandırdığımı düşünürdüm.  çok yakından tanıdığım blog yazarı insanlar var; aslında ne istediğini ama bir türlü olduramayıp nasıl çarpana balığı gibi kendini oradan oraya attığını bildiğim insanlar var. yorumları boşver, özelden konuşmalarımızda bunu birbirimize açık ediyoruz. ne yazdığımız kadar pervasız ne  de yazdıklarımız kadar eğleniyoruz!  çağın durumu; yalnızlık.  hepimiz başka başka şekil iş oluş eylemler ile bununla başetmeye çalışıyor ve aslında hi

martin scorsese, dolunay katilleri ve bana dair

 sinemayı seviyorum. sinemada film izlemeyi seviyorum ama defalarca yazdığım sebeplerden (ekonomik, sosyal) dolayı sinema neredeyse çıkmış kadar olsa da hayatımdan son iki filmi bunlar sinemada izlenir deyip salonun yolunu tuttum.  ilki biliyorsunuz, kuru otlar üstüne idi. ondan bahsetmiştim. dün martin scorsese'nin son filmine gittim; dolunay katilleri / killers of the flower moon.  scorsese, favori yönetmenlerimdendir. sohbet çekimleri de çok iyidir. irishman filmini konuştukları çekimi de bayılarak izlemiştim. bu arada irishman fimini de tekrar izleyeyim ben netflikşden kalkmadan. diğer favori yönetmenlerimden ilk aklıma gelenler  zeki demirkubuz ve  nuri bilge ceylan. zeki abinin hayat filmi de aklımda. onu da vip salona alırlarsa gideceğim.  dün izledim dolunay katilleri'ni. film 3.5 saat ama bir saniye gözünüzü ayırmıyorsunuz. evet, kabul kahve desteği aldım ben:) çünkü tam öğle uykusu zamanımda sinemadaydım. torun center sinemaları konforlu, temiz, düzgün. çalışanlar kib

gazete okumak, itlik serserilik, nişantaşında kokoşluk

 okuma yazmayı gazetelerden söktüm ben; 78'lerde ( 73'lüyüm ben ) evimize beş gazete giriyordu. bir de dergi, dergi doğan kardeş olabilir, çok emin  değilim ama şu kadarını söyleyeyim, cağaloğlu yokuşu diye bir yerin olduğunu istanbulda o zaman biliyordum. mevzu uzun ve hafızamda bölük pörçük kalan bir olay, geçelim. beş yaşına kadar tek çocuk olduğumdan gazeteler en büyük zaman geçirme yoluydu benim için yaşadığım coğrafyada o zamanlarda çocuk parkı falan hak getire olduğundan. neyse, ağlaklık değil, durum anlatımı. hala daha gazete okurum; hem de her sabah! hürriyet, milliyet, internet gazetelerinden duvar,  diken, artı gerçek, bianet, habertürk'ten oray eğin'in köşesi ilk aklıma gelenler. basılı gazetelerden agos, şalom ve bingo bugün le monde diplomatique türkçe. bağımsız medyada yazan bir kaç arkadaşım var, onların yazılarını da okuyorum ya da göz gezdiriyorum. sabah iki fincan kahve ile en sevdiğim rutinlerimden biri bu. sahilde isem internet yok ise gazete bayii

kuru otlar üstüne ile başlayıp metin akpınar ve kızları ile biten bir yazı!

 memleketin gündemi öyle hızlı değişiyor ki, ben daha nbc'nin kuru otlar üstüne filmi üzerine kendi taşra deneyimim ile film & yemek ilişkisi üzerine bir kaç satır karalayacakken hoop gündeme metin akpınar/tek gecelik ilişki/ikiz kızlar geldi oturdu. hiç canımız sıkılmıyor bu memlekette, hiç.  nbc'nin filmini izleyip çıktığımda bu nasıl film! nidalarıyla kendi kendime konuşurken boğazım kurumuştu. arkadaşımın kafesine girdiğimde o yoktu ama bir maden suyu verin çocuklar bana, deyip buz gibi maden suyunu içe içe eve gelip laptopu açtım. film beni tabii ki sarıkamışta kaldığım yıllardan ve taşrada geçen çocukluğumdan tabiri caize ümüğümden yakalamıştı! çok önce çok yazdım; taşranın ciğerini bilirim. filmdeki nuray'ın arkadaşlarını yemeğe çağırırken takındığı tavrı da, tek başına gelen samet'i içeri alırken yaşadığı tedirginliği de iliklerime kadar hissettim izlerken! çünkü hepsini birebir yaşadım/yaşadık o zamanlarda. o bekar evleri, o beceriksizce kurulu sofralar, ze

bu sezonda yunan; dedeağaç makri

 benim gibi yazı,sıcağı, plajda gölge kovalamayı sevmeyenlerdenseniz; eylül ekim ayları tatil için nefis zamanlar. çoluk çocuklu aileler okul açılacak diye dönüyor, bizim ülkemiz için 1 eylülde avlanma yasağı kalkıyor/balık bollaşıyor o saçma sapan çiftlik balıklarına mecbur kalmıyorsunuz, plajlarda insanlar rahatça güneşlenip içkisini içip öğle uykularına uyuyor. hele bunun için en yakın yunan şehri dedeağaç'ı tercih ettiyseniz, oh ne ala! gelsin füme uskumrular, gitsin mythoslar beptinalar! ne plajlarda çok insan var ne de yüksek sesle müzik.  kaldığım oteli rahatlıkla tavsiye edebilirim.  grecotel astir : iki katlı binalardan oluşan, kimi bloklarında kendine özel havuzu olan, lobisi şık, odaları ferah, plajı nefis bir otel. kahvaltısı, kahvesi tatlısı meyvesi hamur işleri ve sıcakları ile fıstık gibi. sahili bitirin, köşeyi dönün otel karşınızda. konforlu ve rahat bir tatil için süper. şehire yakınlığı ile de araba ihtiyacını elimine etmesi bir + daha sağlıyor otele.  dedeağaçt

kendime notlar

 kendi kendimi eğlendiriyorum; kendimi eğlendirmeyi de gayet iyi biliyorum: basit zevklerim var. sabah mis gibi filtre kahveler içmek, fincan fincan  beğendiğim fincanları dolaplarda yer kalmaması pahasına tek tek almak çıtır çerez filmler izleyip en çok gerçek hikayelerin filmlerini izlemeyi sevmek at yarışı oynamak / hipodromda senede bir de olsa bir yarış günü geçirmek  karidesli makarna yapmak / iki tabak yiyip ters dönmüş kaplumbağa gibi kalmak:)  kısa kısa yaşamıma dair notlar almak; mesela son günlerde aldığım notlar;  * kendimce hayalinle oyun oynuyordum.  * hayal ettiğim karşılaşmalar var.  evde ütü yok, ütülenecek kıyafet de almıyorum! yeni yıkadığım çarşafların kağıt gibi serin halini seviyorum. onları serip öğle uykularına uyumak...  arayabilecekken aramamak;  arayıp bir yanıt alacağımı bildiğim halde bir başka olasılığın varolabileceğinin hayalini kuruyor ve yanıtın vereceği kesinliği ve olası bitiş zamanını erteliyorum aramayarak.  bu duygu, iyi bir kitabı okurken de iyi

handanın kaleminden yeniden (1)

 evet arkadaşlar öbür bloga bişey yaptım ama ne yaptım bilmiyorum, yazamıyorum, yorumları göremiyorum fakat avucumun içi gıdıklanıyor ve yazmam gerek! 6 ay olmuş en son oraya yazı atalı, bu arada bir bulgaristan bir yunanistan seyahati yapıp, bir aşka noktayı koyup -rich ile ayrıldık- bir takım sorunlarla uğraşmayı terapi niyetine seyahatler ile çözüp arada hayatıma dokunmuş insanlar temalı doğumgünü partisi verip 50 yaşıma girdim! vay! ne çok şey olmuş 6 ayda.  haziran'da kos adasında seyahati yarım bırakıp -rich'i de bırakıp- kalimnos'a geçtim. kos ve kalimnos için söylenecek yeni bişey yok. yunan adaları aynı istikrarda devam ediyor. kalimnos tabii ki benim için kos'tan daha güzel bir ada, her zaman. limana bakan otelde dinlendim. bolca yedim içtim, sonra ver elini bodrum ama bir maden suyu içimlik mola; oradan hoop havaalanına ve eve.  temmuz doğumgünü ile geçti. canan, edirneden, memo bursadan kalktı geldi. her ikisi için de çok mutlu oldum. masa gerçekten enteresa