Kayıtlar

aklımda kalanlar; gastromasa

Resim
 sabah uyandığımda gastromasa'ya gideceğim diye bildiğin seviniyordum. yalnız oraya nasıl ulaşacağım konusunda hiç bir fikrim yoktu! ne acıklı değil mi? değil. böyle zamanlarda turiste bağlıyor ve sora sora ilerliyorum.   haliç konsge merkezi konumu ve mimarisi ile etkileyici bir yer ve yapı. giriş oldukça kolay oldu. benim kodum gelmemişti ama gencecik çalışanlar hemen halledip kartımı verdiler. attım çantama.  beklediğimden kalabalıktı doğrusu. bütün stantları da gördüğümü söyleyemem. ama zeytinyağı tattım mı, tattım. beğendim mi?  bayıldım.  kozoliv zeytinyağları  zeytinyağı tadarken gerçek bir mutluluk yaşıyorum.  balkondan manzara böyle. kahvesini alan balkonda dinleniyordu. bu sene kahve firmaları diğer senelere göre azdı sanki ama emin de değilim.  soslardan, hamur işlerine oradan mezelere (zeytinyağlı sarmalar nefisti) çok genişti tadım seçenekleri.  kendimi tuttum, çok yüklenmeden azar azar kahve-sızma-tatlı-pruschetta tadımı yapıp evin yolunu tuttum.  pruschetta için bir

75 günün ardından + 5 hafta estambyl ve handan ve vogue belgeseli

 ispanyada barselonadan malagaya 19 günlük ya da atinadan büyükadaya 3 haftalık gezilerden sonra ilk kez üç aylığına seyahate geldim aslında seyahat demek tam anlamını karşılamıyor çünkü bu kez kiralık bir köy ev evinde kalıyoruz, üstelik sevgilimle beraber! ev konusunda huysuzluklarımı bilen biliyor zaten, tekrara girmeyeyim ama 34 sene önce ilk çalışma kasabam olan sarıkamışta kaldığım evden bir tık daha yüksek ( çamaşır mak. var) lükse sahip bir evde kalıyoruz 2.5 ayı geçen bir zamanda. sağ' olsun antonio bana hiç ocak yaktırmadı, barbekü bulaşıklarını/ızgarayı/büyük tencereleri... hiç yıkatmadı ve aman senin manikürlerine zarar gelmesin diye inceden dalga geçerek:) neyse köyümüz bir şirinler köyü değildi tabii ki; kale duvarı gibi dikenli tellerin koruduğu evler de var çok modern tasarımlı bir tarafı tamamen cam nefis evler de ve tabii ki çok kim bu yabancı/türkmüş  bakışlı, sorgulayıcı insanlar da, çok güler yüzlü, çok normal insanlar da. bu çeşitlilikte antonio'nın hakkın

portekiz notları 3; biraz ilişkiler biraz burada yaşam...

 valla sizi bilmiyorum ama benim bazan partnerimi öldürmek geçiyor içimden!:) bunu da söylüyorum ona. özellikle bir soru sorup da yanıtımı beklemeyip dinlemek istemediğine dair el işareti yapınca! deliriyorum. seni şu an öldürüp portugal hapishanelerinde vakit geçirebilirim diyorum. hiç bir ilişki düz bir çizgide ilerlemez handan, diyor. haklı. ama benim beynimi yakma o yangında sen de yanarsın, diyorum. biliyorum, diyor. tam bir latino olarak dudağının kenarında asılı gülümsemesi ile '' seni zaten bu yüzden çok seviyorum dahası ilk gördüğümde aşık oldum,'' diyor. sular duruluyor.  orta yol diye bir şey benim hayatımda pek yok, sevmem ortalamayı. anlaşıyorsak ya benim dediğimin doğru olduğunu kabul etmişizdir ya da onun. bazı konuları konuşmayı eylül'e atıyoruz; erken. çok erken bazı kararlar için.  *** burada yorulmuyorum, özellikle dün gece bunu fark ettim. bir köy evinde yaşıyoruz, çamaşır mak. var, bulaşık yok. yemekleri a. yapıyor, bulaşıkları ben yıkıyor ve mu

portekiz günlükleri 2; yaklaşımlar, ilişkiler ilişkiler ilişkiler...

 25 gün oldu buraya geleli. artık ev sahibimiz sinyora rosa ile bahçede sohbetler ediyor, sosyal cafede ise çok yabancılayan bakışlarla karşılaşmıyorum. yalnız tabii ki zaman zaman yaklaşım farklılıkları olmuyor değil. en yenisini yazayım;  bir komşumuz biraz hasta. zaman zaman yürürken yardıma ihtiyacı oluyor. bir de köpeği var. ben bu tip şeylerde önce a. ya soruyorum; şunu yapmak/söylemek istiyorum doğru olur mu, diye. bu komşumuzun da köpeğini gezdirmenin ona büyük bir yardım sağlayacağını fark edince sordum. bingo! bunu zaten bir başka komşumuzun torunundan rica etmiş üstelik para karşılığı! işte yaklaşım farklılığı. neyse, köpek için en iyisi olsun da zaten bahçede de var bir tane.  ilişkilere gelince; geldiğim ilk günlerde birbirimizin ritmine alışmamız biraz tartışmalı oldu tabii ki. benim evimde kapılar kapanmaz, ışık alan ferah aydınlık bir evim var ve ben böyle seviyorum. a. ışıktan nefret ediyor, bütün kapıları sıkı sıkıya kapatıyor. bu böyle olmaz açık kalacak dedim. çünkü

portekiz günlükleri 1

 burada günlerim nasıl geçiyor? günün ritmi demiryolu çalışanı olan sevgilime göre şekilleniyor; o sabah 6 da işe gidecekse 5.30 da çalan alarmla uyanıyoruz. onu işe yolluyor ve uyumaya devam ediyorum. ilk günler 2 saatlik zaman farkına alışmakla geçti. uyanınca ki genelde 9 gibi oluyor bu bir kahve içip köy kahvesine geliyorum. o esnada öğle yemeği için karar veriyoruz. saat 2 de işi bitince bazan gaia'ya bazan averio'ya bazan eixo'ya gidip yiyip içip geziyoruz. saydığım bütün kasabalar tren hattında. o yüzden ''raylarda aşk'' diyorum ya:)  A. öğleden sonra işe gidecekse; sabah yine erken sayılacak bir saatte uyanıyoruz. çünkü eski bir köy evinde kalıyoruz ve sıcak su için a'nın mutfakta ateş yakması gerekiyor:) evet, ocak yakıyor ve depodaki su ısınıyor. ahahaha gaz yok köyde canım. diğer evlerde düzen nasıl bilmiyorum. çünkü henüz ev sahibimiz olan rosa hanımın bile evinin içini görmedim. kapalı bir bahçe içinde evlerimiz. duş-kahve vs. derken yine kı

bir senede neler değişti neler

Resim
 bu sabah kafamın içinde susturamadığım bir cümle ile erkenden uyandım;  ''geçen seneden bugüne ne çok şey değişti'' cümlesiydi kafamdan geçen ve bir türlü susturup uyuyamadığım.  geçen sene doğum günümü kutladığımız ve çok eğlendiğimiz meyhane kapandı bir kere. şimdi öyle bir butik meyhanede müzikli yemekli bir gece geçirmek istesek sanırım  geçen sene ödediğimiz rakamın kişi başı 10 kat fazlasını öderiz ve o özeni o rahatlığı o müziği de bulamayız bile belki.  sonra geçen sene doğum günümde bekar olan memo bu sene evli:) nisanda sevgili müge ile birleştirdi hayatını. o ay portoda olduğumdan nikahlarına gidemedim:(  geçen sene doğum günümden sonra önce trenle bulgaristan sonra otobüsle yunanistan seyahatleri yaptım ve sonra kasım ayında porto seyahatimde antonio ile tanıştım. tanıştığımız günden bu yana elimi ve benim onu bir iki kez bırakmak istememe rağmen beni bırakmayan antonio ile inişli çıkışlı bir ilişkimiz var. kasımdan sonra iki kez daha gittim portoya. bir la

bozukluklarla şarap içilen ülkeden mardinde yapılan bienale uzanan bir yazı!

diyelim ki cebinizde 1 euro var ve dışarıdasınız canınız bir kafede oturup biraz vakit geçirmek istiyor.   eh vakit geçirirken iki yudumda biten espresso yerine bir kadeh şarap içmeye ne dersiniz? ay bir euroya şarap mı olur dediğinizi duyar gibiyim. olur hatta eli arttırıp bir arkadaşınıza da bir kadeh ısmarlayabilirsiniz:) yazıyı okumayı burada bırakmazsanız nerelerde olduğunu yazacağım.  averio, braga, espinho, gaia, horta, ve bu civardaki bütün kasabalarda; kasaba sosyal tesislerinin kafesinde, averio'da pizzaria'da, lusilya'nın bakkal barında, casa olga'da ( hepsi tren istasyonu civarında ) espinho'da dedelerin kahvesinde (sorup bulacaksınız) horta'da trenden inince köy içine yürürken karşınıza çıkacak zaten horta sosyal. işte buraların hepsine bir kadeh branco ( beyaz şarap) ya da vinho verde ( yeşil şarap ) 50-60 cent bandında. buralar nerede? portekiz / porto bölgesi civarı buralar.  az çok portekizce biliyorsanız günün her saati bu bar ve kafelerde şara